DEMOKRASİ

Genel anlamda demokrasi,bireyin devlet yönetimine ilişkin sahip oldukları mutlak ayrıcalıktır yani halkın egemenliğidir. Bireylerin devlet yönetiminde tek söz sahibi olması bağlamında demokrasiyi ilk geliştiren kuramcıların başında Jean Jacques Rousseau gelmektedir.Demokrasi kuramı Rousseau’dan itibaren günümüze gelinceye kadar kendisini geliştirmiş fakat Rousseau’nun öngördüğü modelden farklı bazı özellikler yer almıştır. Farklı bazı demokrasi anlayışlarından birisi de Rousseau’ un görüşlerinden ilham alan çoğunlukçu demokrasi anlayışıdır.
Uzunca bir süre bu demokrasi anlayışı hem Avrupada hem de ülkemizde uygulanmıştır fakat uygulamadaki sorunlar nedeniyle çoğunlukçu demokrasi anlayışını kaldırmak yerine bu sorunları giderecek alternatifler ortaya konmaya çalışılmıştır. Demokrasilerde karar, ya halk tarafından ya da uygulamadaki gibi halk adına karar alma mercine gönderilen temsilciler tarafından gerçekleştirilmektedir. Halkın ve temsilcilerin tümünün her konuda her zaman aynı kaanate sahip olması düşünülemeceğine göre karar alma sürecinde kolay kolay oy birliği yöntemine başvurulmaz.
Demokratik rejimlerde karar alma merci olan parlamentolarda ve toplumdaki ideolojik/toplumsal farklılığın beraberinde temsilcilerin farklı doğrultuda oy kullanmalarını ortaya çıkarmaktadır. Siyasal kararların uygulamaya geçmesi için temsilciler arasında görüş farklı olsa bile, yine belli bir çoğunluk oyu gerekir. Bu çoğunluk her zaman belli, bilinçli bir toplumsal kesim olmayacağı açıktır. Çoğunluk kararı, özgürce seçilmiş olan temsilcilerin çoğunluk oyu ile alınır. Bu bakımdan parlamentoların oluşumunda başka bir yol takip edilemez.
‘Çoğunluk yönetimi’ yasaları yaparken çoğunluk desteğini ve yeterli sayıyı almak zorundadır. Çoğunluğu yönetme hakkı temsili ya da yarı-doğrudan demokrasilerde karar alma oy birliği ilkesine başvurulmaz aksi taktirde düşünsel açıdan homojen bir toplumsal yapı olmayacağından siyasal karar alma konusunda en makul çözüm çoğunluğun yönetim ilkesi olduğudur. Bununla birlikte çoğunluğun aldığı kararların kesinlikle doğru olması gerekmemektedir. Çoğunluğu yönetme hakkı zorunluluktan dolayı benimsendiğine göre haklı temelleri ortaya koymadan uygulanması mümkündür ; ancak mantıklı düşünmek gerekirse çoğunluğu yönetme hakkında siyasal kararlar alınacak ve bu kararlara toplumun tüm kesimleri ve kişileri uyacağı için söz konusu çoğunluğun yönetim hakkının bazı meşruiyet temelleri bulunması gerekir.


Bunlar:

1-Doğruyu bulmada çoğunluğun azınlığa göre daha şanslı olma ihtimalidir; yani demokrasilerde gerçeğin, adaletin ve sağduyunun genellikle çoğunluk iradesinde yattığına inanılır.

2-Çoğunluğun yönetme hakkı mantıksal olarak oy eşitliğini de kapsayan siyasal eşitlikle doğrudan ilgilidir; demokraside her kişi hukuken eşit olduğuna göre çoğunluğun karararının benimsenmesi doğrudur. Siyasal etkinlik açısından azınlığın yönetme hakkı olduğu gibi bir öneri olsa idi azınlıktakilerin oyunun,çoğunluktakilerden daha ağırlıklı olacağı ortaya çıkacaktı.

3-Pragmatik yönlü gerekçe ise; çoğunluğun yönetim ilkesinin kollektif kararlarda kendi kaderini tayin etme imkanı uygulayabilen insan sayısını daha yüksek tutma fırsatını sağlamasıdır. Demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesi olduğuna göre en yüksek sayıdaki insanın kendisini yönetmesi de bu ilke sayesinde gerçekleşir.

4-Yasaları çoğunluk çıkaracağına göre demokrasilerde çoğunluğun yönetimi,toplumdaki tüm yurttaşlar arasında yasaların sağlayacağı ortalama faydayı da maksimum düzeyde yükseltecektir.

Çoğunlukçu demokrasi anlayışına göre; çoğunluk iradesi hiçbir zaman yanılmaz, sürekli biçimde halkın ortak iyiliğini yansıtır ve bundan dolayı da çoğunluk karşısında azınlıkta kalan görüş yanlıştır buna bağlı olarakta azınlıkların, halkın ortak iyiliğini temsil etme imkanı yoktur.Bir bakıma çoğunlukçu demokrasi anlayışı, toplumdaki mutlak doğru konumuna getirilmiştir dolayısıyla bu demokrasi anlayışında yurttaşların belirli aralıklarla kullanacakları oy hakkından başka halk ve özgürlükleri yoktur.

Günümüzde demokrasi anlayışı, çoğunluğun yönetiminden daha fazla anlam taşımaktadır. Günümüzde ki kuvveler ayrılığı anayasanın üstünlüğü ve anayasa yargısının varlığı gibi hususları, sınırlı hükümet sistemini amaçladığına göre, çoğunluk iradesi karşısında sınırlayan güçleri vardır. Dolayısıyla günümüzde yeni bir anlayış olan çoğulcu demokrasi kavramı ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukçu demokrasinin eleştirilen yönlerini törpüleyen bu anlayışa göre yine çoğunluğun yönetme hakkı bulunmakla birlikte bunun karşısında azınlık hakları da vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Çoğulcu demokrasi anlayışında karar alma organı olan parlamentonun üstünlüğü korunmuştur ancak yetkileri çogunlukçu demokrasi anlayışındaki gibi yetkileri sınırsız değildir onun üstünde anayasa vardır.

Jean Jacques Rousseau’ a göre insanlar eşit ve özgürdür fakat insanlar toplum halinde yaşamaya başlayınca eşitsizlikler ve tahakküm ortaya çıkmıştır bu eşitsizliği kaldırmak için ‘Toplum Sözleşmesi’ yapılmış ve toplumdaki tüm bireyler buna dahil olmuştur. Toplum sözleşmesi yapılırken toplumdaki herkesin devletin kuruluş aşamasında katılımı gerekli olmuştur. Rousseau’a göre karar almada genel irade ortaya çıkar ve genel irade genelin çıkarlarını ve mutluluğunu amaçlar, genel irade her zaman doğru yoldadır, kamu yararını hedefler ve hiçbir zaman yanılmaz.Toplum sözleşmesinde çoğunluğun oyunun geri kalanları her zaman bağlacağı belirtilmektedir yani genel iradenin tüm özelliklerini çoğunluk iradesinde de bulunduğu gibi iç içe geçmiştir. Siyasal bir konuda genel irade dışında kalmış olan azınlık iradeleri gerektğinde zorla çoğunluk iradesine tabi kılınacak genel iradeye muhalif kalsalar bile yasalara uymak zorundadırlar bu anlamda yasalar zorlayıcı olacaktır.

Genel iradenin yanılmazlığı yanında eğemenliğin devri ve sınırlandırılması mümkün değildir. Rousseau’ a göre milletvekilleri ,yurttaşların işlerini yapamazlar yurttaşlar her işi kendi elleriyle yaparlar yani egemenlik ne devredilir ne de temsil edilir. Gerçek olan halkın onaylamadığı hiçbir yasa, yasa değildir. Rousseau’ a göre gerçek egemenlik anayasanın üstünde bir üstünlüğe sahiptir. Anayasa Mahkemesi, Rousseau’ nun demokrasi anlayışı ile bağdaşmaz buradan da anlaşılacağı üzere Rousseau çoğunlukçu demokrasi anlayışını benimsemiştir.

Türk Anayasasına bakıldığında özellikle 1921 Anayasası ve 1924 Anayasası Rousseau’nun çoğunlukçu demokrasi anlayışı kendini oldukça göstermektedir. 1921 Anayasının;

1. Maddesine bakıldığında Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir.

2. Maddesinde Yasama ve yürütme yetkilerinin milletin yegane ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisine ait olduğu

1924 Anayasasının ise;

3. ve 4. Maddelerindeki Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ve Türk milletini ancak T.B.M.M.’ nin temsil edebileceği ve millet adına egemenlik hakkı yalnızca T.B.M.M.’ nin kullanacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere bakıldığında her iki anayasada da çoğunlukçu demokrasi anlayışı kendini göstermiştir.

Türk Anayasaları için genel bir değerlendirme yapılır ise Rousseau’nun çoğunlukçu olarak karşımıza çıkan demokrasi anlayışı ülkemizde hem 1921 Anayasasını hem de 1924 Anayasalarını etkilemiştir . 1921 Anayasası hem tam anlamıyla güçler birliği ilkesi hem de parlamentodaki çoğunluğun mutlak üstünlüğü açılarından etkilenmiştir. 1924 Anayasasında etkisi çok açık olmakla birlikte sadece güçler arasındaki ilişki 1921 Anayasasına nazaran güçler birliği ilkesinden biraz uzaklaşmıştır. Ancak yine de Rousseau ‘nun genel irade anlayışı 1924 Anayasasını temelden etkilemiştir. Bu noktada meclisin üstünlüğü, meclis iradesinin mutlaklığı ve yanılmazlığı gibi ilkeler bunun sonucu olarak kabul edilmiştir. Ancak 1961 Anayasası ve 1982 Anayasasında da çoğunlukçu demokrasi anlayışının böyle bir etkisinden bahsetmek mümkün değildir. 1961 Anayasası bir önceki anayasaya tepki olarak çoğulcu demokrasi anlayışını getirmiştir. Bu en fazla egemenliğin kullanılmasında ve anayasal demokrasinin benimsenmesinde kendini göstermiştir. 1961 Anayasası egemenliği kullanma noktası artık T.B.M.M.’yi sadece yetkili organlardan biri konumuna getirmiştir. Bunun yanında anayasada egemenliği kullanacak olan organlar, bunu anayasanın koyduğu esaslara göre gerçekleştirmek zorundadır. Anayasada özellikle yasama organının çoğunluk oyu ile çıkardığı kanunları anayasaya uygunluk denetiminden geçiren Anayasa Mahkemesi getirmiştir. Böylece artık anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı gerçek anlamda, uygulamada sağlanmıştır.Yani anayasanın üstünlüğü kurumsal bir güvence ile bağlanmıştır. Aynı kurumsal güvenceler 1982 Anayasasında da hemen hemen yer almıştır.